Eko köyler yeni bir yaşam tarzı için umut oluyor

Sürdürülebilir ekolojik tarım ve yaşam tarzı için uğraş veren çiftlik ve eko köyler, insanlığın yeniden doğayı keşif yolculuğunda büyük öneme sahip. Üretmenin, emek vermenin ve bunları yaparken toprakla iç içe olmanın hazzını yaşamak istiyorsanız, bir eko köyde güne başlamayı mutlaka deneyimlemelisiniz.

İnsanın doğayla etkileşimi şehirleşme ile bambaşka bir boyuta evrildi. Köyde yaşayan insan nüfusunun şehirlere yönelmesi, tarım faaliyetlerinin mekanizasyonu, doğadan uzaklaşan insanın psikolojik değişimi gibi nedenler yepyeni arayışları beraberinde getirdi. Birçok kişi gündelik hayatını neredeyse hiç toprağa ya da bir ağaca dokunmadan geçiriyor, beton filizlerin arasında nefes almaya çalışıyor. Oysa biz bu değiliz. Biz, hükmettiğimizi düşündüğümüz o doğanın yalnızca bir parçasıyız. Yeri geldiğinde doğa bu gerçekliği çeşitli şekillerde hatırlatıyor. Yaşadığımız pandemi süreci bile insanlığın sınırlarını bilmediğinde nelerle yüzleşebileceğini gösteriyor. Evet, sınırlarımızı bilmeli, uygarlığımızı bu farkındalıkla şekillendirmeliyiz. Çok mu geç? Bilemiyoruz zira daha birkaç hafta önce dünyanın en soğuk bölgelerinden biri olan Sibirya’nın Verkhoyansk bölgesinde sıcaklık 38 dereceye ulaştı. Kuzey kutup dairesinin hemen yanı başında ulaşılan bu rekor sıcaklık, bir şeylerin feci şekilde yolunda gitmediğini gösteriyor. Dünya, geçmişte de insanlığı çok kez uyardı. Artık neredeyse dile gelecek. Buraya kadar içinde nefes aldığımız ortama pek iyi davranmadığımızı gördük. Şimdi doğaya saygısını sunmak ve onunla iyi geçinmek için uğraşan bir yaklaşımdan bahsedeceğiz; ekolojik köyler yani kısaca eko köyler…

EKO KÖYLERE GİDEN YOL
Her zaman olduğu gibi önce bir tarihe bakalım. Kavram olarak ekolojik köylerin kullanımı 1920’lere uzanıyor. İzlanda’da kurulan bir yerleşimle birlikte ilk örnekleri görülmeye başlanan eko köyler, 68 hareketinin o renkli ortamı içerisinde anlamını biraz daha fazla buluyor. Tabii o dönemde şehirleşme etkisine paralel olarak birtakım toplumsal yaklaşımların da etkisi ön plana çıkıyor. Eko köylere duyulan asıl ihtiyaç ise 80’ler sonu ve 90’lar başında ortaya çıkıyor. Burada iki keskin olay yaşanıyor. İnsanlık tarım faaliyetlerinde kullandığı birtakım kimyasallara ek olarak DNA’nın nimetlerinden faydalanmak üzere, bitkilerin genetiğiyle oynamaya başlıyor. Zararlılara karşı daha dirençli ama daha hızlı büyüyen ve senede birkaç kez ürün veren bitki nesilleri doğuyor. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar yani GDO bugün de hem beslenmesine dikkat etmeye çalışanların hem de bilim dünyasının gündeminde yer alıyor. Çünkü genetiğiyle oynadığımız bu ürünlerin insan ve hayvan sağlığı üzerindeki etkilere
dair son derece yoğun tartışmalar mevcut. Taraf olanlar nüfusun hızla artmaya devam ettiği bir dünyayı beslemek için bu yöntemin mükemmel bir alternatif olduğunu dile getiriyor. Karşıtlar ise henüz yüzde 98’inin çözülemediği DNA’yı kullanarak genetiğe müdahale etmenin, uzun dönemli çok ciddi sorunlara yol açacağını dile getiriyor. Tüm bu tartışmalara paralel olarak günlük şehir yaşamında özünden iyice uzaklaşan insan, özünü tekrar keşfetmek üzere doğayla en doğal şekilde temas kurma
arzusunu eko köylerle hayata geçirdi. Tabii eko köylerin yaygınlaşmasının altında farklı nedenlerde var. Eko köyler, doğayla iç içe, sürdürülebilir ve üretken bir yaşam anlayışı etrafında şekilleniyor. Ülkemizde de her geçen gün artan eko köylerin sayısı tüm dünyada binin üzerinde. Eko köyler aynı zamanda küresel ekonomik bağımlılığa karşı bir çözüm olarak değerlendiriliyor.

TÜRKİYE’NİN EKO KÖYLERİ
Tüm dünyada olduğu gibi doğaya ve doğal üretim tekniklerine duyduğumuz ihtiyaç ve özlem giderek artıyor. Bu yönelim doğrultusunda özlemlerini harekete geçirenler, kendi eko köylerini kuruyor, son derece başarılı örneklere imza atıyor. İşte bunlardan bazıları…

BULUNDUĞUNUZ EKOLOJİK KÖYDE MEVSİMİNE GÖRE MEYVE TOPLAYABİLİR, ZEYTİN HASAT EDEBİLİR, TOPRAĞI ÇAPALAYIP OT YOLABİLİR HATTA TAŞ TAŞIYABİLİR, TURŞU KURMAYI YA DA SALÇA, YOĞURT, TEREYAĞI VE PEYNİR YAPMAYI ÖĞRENEBİLİRSİNİZ. TOPRAKLA HAŞIR NEŞİR OLUP BAKIMINI YAPTIĞINIZ ÜRÜNLERİ, HAVAYI, SUYU, TOPRAĞI KİRLETMEDEN ÜRETMENİN NE DENLİ ZOR OLDUĞUNU BİZZAT DENEYİMLEYEBİLİRSİNİZ.

Furma Ekolojik Yaşam Çiftliği- Karaburun/İzmir
Furma Ekolojik Yaşam Çiftliği, doğayla bütünleşik, tüketim yerine üretim değerlerini esas alan, enerjiyi ve kaynakları mümkün olduğunca iyi bir şekilde kullanarak ve ileriye aktararak sürdürülebilirliği ön plana koyan, paylaşımcılığı ve birliğin getirdiği gücü öğrenmek, diğerlerine öğretmek ve ilham vermek için kullanan, bütüncül bir tarım, üretim ve yaşam alanı olarak tanımlanıyor. Midilli’den İzmir Körfezi’ne kadar 180 derecelik bir deniz manzarasına sahip çiftlik, Karaburun’a 5 kilometre, denize ise 500 metre mesafede 12 dönüm arazi üzerine kurulu. Çiftliğin adı, yalnızca buraya özel olarak dalında fermante olabilen zeytinlere, hurmadan esinlenen yerlilerin verdiği isimden geliyor. Arazide toprak işlemesi yapılmıyor. Organik çöpler gübre olarak değerlendiriliyor. Bulaşık ve çamaşır deterjanı yerine odun külü kullanılıyor. Mutfak ve banyonun atık sularıyla sebze bostanından ayrı bir yerde su kabağı yetiştiriliyor. Tavuklar, arılar ve eski kulağı kesiklerden Köpek Bobo ile Kedi Gece buranın
diğer sakinleri. Çiftlikte ana binaya bitişik, her birinin kendi banyo ve tuvaleti olan yedi oda bulunuyor.

Eflatun Elbademi Çiftliği – Kaş/Antalya
Kaş’ın Çukurbağ Köyü’nde, Phellos ve Antiphellos antik kentleri arasında, antik Likya yürüyüş yolu üzerinde, üç farklı yerleşkesi olan bu çiftliğin bahçesinde her türlü sebze yetişiyor. Mekânın, ahşap üst terasında yoga yapılırken, sanatsal çalışmaların da yapıldığı ortak yaşam alanı, üzümleri dalından koparıp yiyebileceğiniz asmaların gölgeliğindeki ön bahçede. Asırlık meşe ağacı gölgeliğindeki çardak ise tembellik için kullanılıyor. Ocak ayı dışında yılın her ayı gönüllü kabul ediliyor.

Ali Kışlak Ormanı – Fethiye/Muğla
Fethiye’ye 45, Saklıkent Kanyonu’na 5 km mesafedeki çiftlik, permakültür ve doğal tarım prensiplerini uyguluyor. Yılın her ayı
gönüllülerin kabul edildiği çiftlikteki duş ve tuvaletli odalar ikişer kişilik. İnternet var fakat televizyon yok. Yemekler, burada yetiştirilen sebzelerden el birliği ile yapılıyor ve beraber yeniyor. Orman’da yorulanlar, terleyenler, Saklıkent’teki şelalede yüzerek dinleniyor. Tloss Antik Kenti ise yürüyüş yapmayı sevenler için 10 kilometre mesafede. Zeytin, zeytinyağı, çeşitli sebze
ve meyvelerin, baharat ve aromatik bitkilerin üretildiği çiftliğe bir tek sigara içenler kabul edilmiyor.

Latif Yalçıner Çiftliği – Kemaliye/Erzincan
Ev sahibi üç ayrı noktadaki evinde misafirlerini ağırlıyor. Kemaliye ile Apçağa Köyü arasında meyve bahçesinin bulunduğu ilk evinde dört kişinin kalabileceği iki odayı, ilk evinin karşı mahallesindeki ikinci evde iki ailenin rahatça kalabileceği iki odayı,
Kemaliye’nin içinde sadece yazın misafir ağırlayabileceği üçüncü evde ise 10 kişinin kalacağı iki odayı TaTuTa misafirlerine ayırıyor. Mart-Kasım ayları arasında yaklaşık 100 farklı bitki toplanıp kurutularak “zetirin” adındaki baharat yapılıyor.

Gağgı Çiftliği – Bayındır/İzmir
İzmir’in Bayındır ilçesinde Sarıyurt köyünde bulunan Karlık dağının batı yakasında 850 metre rakımda 2010 yılında ortaklaşarak 50 dönümlük bir arazide kurulan Gağgı Çiftliği’nde, insanların ülke, dil ve ırk olarak ayrışmadığı bir yaşam inşa ediliyor. 900 yıllık anıt özelliğe sahip kestane, ceviz, armut, elma, erik ve meşe ağaçları ile çevrili Gağgı Çiftliği’nde, az teknoloji, az para ile doğal bir yaşam sürdürülmeye çalışılıyor. Çiftlikte yetiştirilen sebze ve meyvelerin birçoğu çiftliğe gelen ziyaretçilerle paylaşılıyor. Elde edilen ürünlerin fazlası ise güneş yolu ile kurutularak kış için saklanıyor.

Yonca Lodge – Fethiye/Muğla
Yonca Lodge, Fethiye’nin Yanıklar Köyü sahilinde yer alan 14 odalı küçük/butik bir otel. Akdeniz’in en güzel ada ve koyları ile içi içe bir kumsalın, meyve ağaçları ve çiçeklerle süslü sevimli bir bahçenin içerisinde bulunuyor. Bahçenin bir yanında endemik bir tür olan Sığla ağacı (Liquidambar orientalis) ormanı varken diğer yanında balık, kaplumbağa ve ördeklerle beraber birçok
canlının yaşam alanı olan bir dere akıyor. Evler, “doğa ile bütün olma ve entegre yaşam” felsefesi ile tamamen toprak sıva ve ahşap kullanılarak, geleneksel yapım tekniklerine sadık kalarak inşa edilmiş. Yonca Lodge’da isterseniz konaklayabilir ya da mutfak işlerine, doğa dostu enerji projelerine, bahçe işlerine, kültürel sosyal atölyelere destek vererek gönüllü olabilirsiniz.