Op. Dr. Hasan Çağlar Gürol: Etkili tedavi için önce fiziksel ve ruhsal denge sağlanmalı

Tamamlayıcı tıp yöntemleri, modern tıbbın bir parçası ve destekleyicisi olarak artık daha çok hekim tarafından kullanılıyor; önyargılar daha hızlı biçimde ortadan kalkıyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Hasan Çağlar Gürol, ülkemizde tamamlayıcı tıbbın önde gelen uzmanlarından biri. Hem gerçekleştirdiği akademik çalışmalarla hem de uyguladığı tedavilerle bu al ana önemli katkı sağlayan Gürol, tamamlayıcı tıbbın merak edilenlerini dergimize anlattı.

Kadın hastalıkları uzmanısınız. İnfertilite konusunda tanınıyorsunuz ama anti-aging, detoks ve kronik hastalık tedavilerinde birçok tamamlayıcı tıp yöntemindeki başarınızla da dikkat çekiyorsunuz. Sizi başarıya ulaştıran unsurları anlatır mısınız?
1992 yılında Hacettepe Tıp Fakültesi’nden mezun oldum, hekimliğe adım attım. Takiben Kadın Hastalıkları ihtisasına başladım. Daha tıp fakültesinde okurken beni asıl heyecanlandıran, “Kronik hastalıklar ve yaşlanma alanlarında ilave ne yapılabilir, daha doğal yöntemleri iyileştirme sanatında nasıl kullanabiliriz” konuları idi. Kadın Hastalıkları konusunda ise; erkek-kadın gebe kalabilmeyi engelleyen nedenler, bunun altında yatan kronik sebepler, son 40-50 yılda salgın gibi artan çevresel nedenlerden kaynaklanan otoimmün hastalıklar, bende tutkulu bir çalışma arzusu yarattı. Dünyanın nasıl değiştiğine iki basit örnek vereceğim. Ben Hacettepe Tıp Fakültesi’nde 1990 yılında Kadın Hastalıkları stajı yaparken yüzde 10 olan erkek infertilitesi bugün yüzde 30-40 civarında. O yıllarda senede bir rastladığım erken menopoz hastalarına bugün belki haftada bir rastlıyorum. Aynı durum Hashimato Tiroiditi için de, Romatoid Artrit için de, Ankolizan Spondilit için de ve hatta çocuklarda otizm için de geçerli. Hepsi son 50 yılda 50-100 kat artmış durumdalar. 50 yılda insan genetiği bu ölçüde asla değişemez. Ama yediğimiz- içtiğimiz, soluduğumuz hava, elektromanyetik yük, yoğun stres, büyük göbekler, hareketsiz hayat gibi çevresel faktörlerimiz hızla değişiyor. Bunların farkına varınca bakış açım çok genişledi ve bir hekim olarak alet çantama standardın dışında pek çok ekleme yaptım. Artık hasta bir insan gördüğümde onun sadece sorunlu organlarına değil; ruhuna, zihnine, stresine, alışkanlıklarına, beslenmesine, yaşadığı ortama, çocukluk travmalarına, alerjilerine, üzerindeki elektriksel yüklere ve daha yüzlerce farklı faktöre odaklanıp adı konmuş herhangi bir hastalığı değil, o insanı tedavi ediyorum. Bu da bana bir dedektif tadında hekimlik mutluluğu veriyor.

“1990 YILINDA KADIN HASTALIKLARI STAJI YAPARKEN YÜZDE 10 OLAN ERKEK İNFERTİLİTESİ BUGÜN YÜZDE 30-40 CİVARINDA. O YILLARDA SENEDE BİR RASTLADIĞIM ERKEN MENOPOZ HASTALARINA BUGÜN BELKİ HAFTADA BİR RASTLIYORUM. AYNI DURUM BİRÇOK HASTALIKTA HATTA ÇOCUKLARDA OTİZM İÇİN DE GEÇERLİ. HEPSİ SON 50 YILDA 50-100 KAT ARTMIŞ DURUMDALAR. 50 YILDA İNSAN GENETİĞİ BU ÖLÇÜDE ASLA DEĞİŞEMEZ. TAMAMLAYICI TIP, BU DEĞİŞİMİN NEDENLERİNE İNEREK O NEDENLERİ OR TADAN KALDIRMAYA ODAKLANIYOR.”

Akupunktur, Homeopati, Biorezonans ve daha birçok şey… Nedir bu tamamlayıcı tıp ya da sizin deyiminizle enerji tıbbı? Ve bu tedavileri uygulamaya nasıl başladınız?

Aslında hastalıklara bütünsel yaklaşım ve enerji tıbbı şifa sanatının ayrılmaz parçası. Doğru ellerde ve daha çok araştırmayla temelleri güçlendirilerek geleceğin tıbbında şüphesiz daha büyük pay sahibi olacak. Örneğin ben çocuğu olmadığı için destek verdiğim bir karı kocada ya da yoğun ağrı şikayeti olan fibromiyalji hastasında ya da morbid obez bir diyabetik hastada modern teknolojinin ve tıbbın tüm imkanlarını tanı ve tedavide hastayı kimyasallara boğmadan kullanıyorum. Ama beraberinde ruh, zihin, beden olmak üzere üç boyutta da dengeyi kurmak için homeopatiyi, akupunkturu, nöralterapiyi, ozonterapiyi, fitoterapiyi, biorezonans yöntemlerini, kupa terapiyi ve diğer birçok yöntemi kişinin ihtiyaçlarına göre tedaviye ekliyorum. Önceliğim hastanın daha doğal, yan etkisiz, zahmetsiz bir yolla kalıcı dengeye ulaşması. İlk göz ağrım akupunktur ile yurtdışında gözlemci olduğum bir tüp bebek merkezinde 12 yıl önce tanıştım. Yumurta sayısı, kalitesi ve gebelik oranlarındaki anlamlı artışları gösteren makaleler, akupunkturu klinikte kullanmama neden oldu. Sadece gebelik oranı artışları değil; ek olarak daha iyi ruh hali, daha iyi uyku, azalmış ağrılar, daha esnek ve hayata uyumlu davranışlar gibi sonuçlar elde ettim. İnfertil hastalarımın eşlerinden, “Hocam, hanım evde pamuk oldu. Bu çocuk işi olsun olmasın biz bu akupunktura devam edelim.” cümlelerini çok duydum. Bunun üzerine bel ağrılarından kilo vermeye, depresyondan sigara bırakmaya birçok konuda başarıyla kullanmaya başladım. Sonra enerji tıbbının akupunkturla birlikte başrol oyuncuları olan homeopati ve biorezonans tedavilere katıldı. Bu üçlü, enerji tıbbının amiral gemileridir. Bunlarla hemen hemen her konuda yol alınır. Ancak tüm kronik hastalık tedavilerine başlarken bilimsel bir beslenme modeli ile hem kilo verip metabolik dengeyi sağlamak hem de bağırsak geçirgenliğini restore etmek ilk önceliğimdir. Ayrıca homeopati ve fitoterapiyi kullandığım detoks yöntemleri çağımızın kirli dünyasında rahat bir nefes almamızı sağlıyor.

Fiziksel rahatsızlıkların ardında ruhsal problemlerin tetikleyici olduğu söylenir. Sizin konuya yaklaşımınız nedir? Tedavi süreçlerinde bu konuda ne yapıyorsunuz?
Bu konuda homeopati, hipnoz ve biorezonans üçlüsünü daha yoğun kullanıyorum. Özellikle de homeopatiyi… Bu yıl dünya kongresi ülkemizde İstanbul’da yapılan ve benim de menopoz ve infertilite konularında sunumlar yaptığım homeopati bilimi ne yazık ki herkes tarafından yeterince tanınmıyor. Bu yüzden öncelikle homeopati nedir ile başlayalım. Homeopati özünde bir enerji tedavisidir. “Benzeri benzerle tedavi etmek” ilkesine dayanır. Yüksek dozu bizi zehirleyecek bir maddenin binlerce, bazen milyonlarca kere sulandırılmış hali o zehirlenme tablosunu ya da o tabloya sahip hastalığı tedavi eder. Homeopati yaklaşık 300 yıl önce Alman Doktor Samuel Hahneman tarafından ilkeleri belirlenip bir disiplin haline getirilmişse de, kökleri İbn-i Sina uygulamalarında da görülmektedir. Sağlıklı olabilmek için bağışıklık sisteminin çok iyi çalışması, buna da insanın psikolojisinin eşlik etmesi gerekir. Aslında homeopati dediğimiz tedavi yöntemi bu dengeyi sağlar. Zihinsel durumun bedensel tüm sorunlarla bağlantılı olduğunu ve zihinsel rahatlamanın sağlanmasıyla bedensel sorunların da üstesinden gelinebileceğini homeopati ile her gün deneyimliyorum.

Benim homeopati anlayışıma göre, herkesin hayata baktığı bir gözlük vardır. Buna kişinin bakış açısı, algısı da diyebilirsiniz. Bu gözlük – bu algı, hastanın kendi yaşadıklarından, boşanmasından, yetimliğinden, sevgisizliğinden, başarısızlığından, hayal kırıklıklarından, mükemmelliyetçiliğinden etkilenebileceği gibi ailesinin ve atalarının geçmişinden de etkilenebilir. Hatta radyasyondan, wifi’ye; şampuan ve kozmetiğinden vücuduna geçen toksinlere; olduğu aşılara, geçirdiği enfeksiyonlara çevresel pek çok neden de bu gözlüğü, bakış açısını, algıyı değiştirebilir. O zaman kirli bir gözlükle yani hatalı bir algıyla uzun süre hayata baktığımızda bu bizi hasta edebilir. Zihin ve beden normalde uyum içinde çalışan bir bütündür. Hatalı delüzyon ya da algı her iki düzleme de yansıyarak hastalığı derinleştirir. Ben homeopatiyle hem bu gözlüğün, algının ifadesi olan derin hissiyatı hem de zihin ve beden üzerindeki yansımalarını saptayıp hastalarımı her boyutuyla tedavi ediyorum.

İstanbul’da çok donanımlı yeni bir klinik kurdunuz. Burada ne gibi başka hizmetler veriyorsunuz?

Kliniğimizde ilk tedavi odamız; ileri düzey ozon tedavilerinin yapıldığı, bağışıklık sistemini desteklemek ve gençliği koruma amaçlı anti-aging serum tedavilerinin yapıldığı bölümdür. Burada glutatyon, alfa lipoik asit, vitamin C, Myers’ solüsyonu ve kişinin ihtiyacına göre vitamin, mineral uygulamaları yapılıyor. Aynı zamanda PRP, CGF gibi hastamızın kanından elde ettiğimiz büyüme faktörlerini, hastamızın ihtiyacına göre yüz, eklem, cilt, saçlı deri gibi bölgelere onarım ve gençleşme için uyguluyoruz. İkinci tedavi odamızda bioregülasyon, biorezonans uygulamaları yapılıyor. Hastamızın vücuduna gönderilen 8000 farklı frekansın analiziyle ağır metallerden, alerjenlere, bize nelerin dokunduğundan, elektromanyetik etkilere, candida yükümüzden, taşıdığımız mikrop ve virüslere çok detaylı bir analiz ve tedavi yapılıyor. Alışkanlık tedavilerinden (sigara, alkol, telefon…), alerji tedavilerine, lenfatik akımları dengelemekten, sinir sistemi desteğine pek çok konuda tedavide etkin bir yaklaşım.

Üçüncü tedavi odamızda 3 boyutlu ultrasonografi, infertilitede aşılama tedavilerinde chip teknolojisiyle sperm hazırlama ekipmanları, jinekolojik muayene ve müdahale aletleri, kronik vajinal mantar ve HPV lezyonu tedavilerinde kullandığımız ozon cihazımız mevcut. Dördüncü tedavi odamızda bir numaralı radyofrekans cihazı CAPENERGY C400 bulunuyor. TANITA ölçüm cihazıyla vücut analizleri yapılmış hastalarımızın bölgesel incelme, sarkmış kol içi bacak içi dokularını toparlama, göbeği eritme, cilt dokularını gençleştirme görevini çok başarılı bir şekilde yapıyor. C500 radyofrekans cihazımız ile vajinal sıkılaştırma, idrar kesesi sarkmalarını toparlama, idrarı tutmayı sağlama, cinsel hazda artış, prostat ve vaginusmus tedavilerini yapıyoruz. Plexr plazma cihazı ile HPV kondilomlarını iz bırakmadan buharlaştırma, cilt kırışıklık ve sarkmalarını toparlama tedavilerini yapıyoruz.

Elektroakupunktur ile ağrı tedavileri yapılıyor. Ayrıca C400 cihazı ile kas eklem ağrıları, romatoid şikayetler, sakatlanmalar, kemik ödemleri gibi konularda çalışıyoruz. Beşinci tedavi odamızda ise homeopati, hipnoz, kulak akupunkturu tedavilerimizi uyguluyoruz. Hastalıklara bütünsel yaklaşım mottosuyla burada belirttiklerimden çok daha fazla konuda ve yöntemle, insanı zihin- ruh- beden, her yönüyle tedavi ediyoruz.