57 yıldır herkes ona sahip olmak istiyor

Otomotiv tarihinin en bıçkın, en popüler yıldızlarından biriyle karşınızdayız. İlk günkü kadar taze olan Ford Mustang sevgisi, kaynağını nereden alıyor, merak ediyorsanız arkanıza yaslanın ve bu keyifli yazının tadını çıkarın.

15 Nisan 1964 Çarşamba gününün sabahında, 22 yaşındaki ilkokul öğretmeni, Chicago’daki Cicero Avenue Ford bayisinden içeri ilk adımını attı. Fakat habersiz olduğu bir şey vardı; bu adım kendisi için küçük, fakat otomotiv endüstrisi için çok ama çok büyük bir adım olacak ve kendisi tarihe adını yazdıracaktı. Wise içeri girdiğinde üstü açılır bir araba istediğini söyledi. Satış temsilcisi bu özellikte sadece bir arabalarının olduğunu söyleyerek onu arka odada, üstü branda kaplı bir arabanın yanına götürdü. “Onu ilk orada gördüm,” diyor Wise, “Daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim. Henüz daha piyasaya sürülmemişti bile.” Wise o gece hâlâ sahip olduğu o aracı sürmeye başlıyor. Ve bir efsane yola koyuluyor. Wise’ın arabayı sürerken “herkes bana bakıyordu, kendimi adeta bir film yıldızı gibi hissediyordum” dediği ve ilk alıcısı olduğu araç, tam iki gün sonra New York Dünya Fuarında, yani The Beatles konseriyle aynı yerde ve zamanda, Lee lacocca ve Henry Ford II tarafından tanıtılıyor ve kurdelesi Walt Disney tarafından kesiliyordu. Açılışı bile bir yıldızlar geçidi olan bu efsane o günden bu yana dünyayı sallıyor; Ford Mustang.

Amerikan rüyasının en gözde ikonlarından biri; Ford Mustang

Bir araba meraklısı için Ford Mustang tarihini bilmek, bir tarihçinin 2. Dünya Savaşı’nı, bir avukatın yasaları ve bir fizikçinin ise termodinamik kanunlarını bilmesi kadar temel ve gereklidir. Mustang, Amerikan otomotiv sektörünün en önemli yapı taşlarından biri olmakla beraber, araba endüstrisine “küçük spor otomobil” (pony car) anlayışını makul bir fiyatla ve yenilikçi bir tasarım anlayışıyla tanıştıran bir efsane olma özelliğini taşıyor. Bu öyle bir efsane ki, ilk çıktığı gün 22 bin gibi rekor bir sipariş adedi elde ediliyor ve hatta Texas’ta satış o kadar hızlı gerçekleşiyor ki son kalan araç müzakereyle satılıyor ve aracın alıcısı ödemesi onaylanana kadar geceyi arabanın içinde geçiriyor. Bir tır şoförü ise aracın görüntüsünden o kadar etkileniyor ki işini kaybetme pahasına tırını aracın sergilendiği galerinin önüne park edip onu izliyor. Mustang ilk piyasaya sürüldüğü yıl James Bond filmi Goldfiner (Altın Parmak)’ da yer alıyor. Peki hiçbir Amerikan aracı popüler kültürde bu kadar hızlı ve derin bir etki bırakmamışken, Mustang bunu nasıl başarıyor? Cevap basit; ileri görüşlülük ve yenilikçilik. 1960’ların ortasında “Baby Boom” kuşağı artık araba sürecek yaşa geldiğinde, bir jenerasyonun da arabaya bakış açısı değişiyor. Genç kuşak her sektörde olduğu gibi otomotiv sektöründe de kendilerini daha iyi ifade edebilecek ürünler istiyor. Kısacası, ebeveynlerinin araçlarını sürmek istemiyorlar. Bunu çok önceden sezen Ford ve projenin arkasındaki efsanevi yönetici Lee Iacocca, işte tam bu parolayla, daha önce üretilen hiçbir araca benzemeyen Ford Mustang’i piyasaya sürüyor. Adını 2. Dünya Savaşı’nın savaş uçaklarından biri olan Mustang’den alan aracın ilk jenerasyonu (1964-1966) 18 ayda 1 milyondan fazla satılıyor. Daha ekonomik olması için Mustang bir diğer Ford ürünü olan Falcon’un motorlarını kullanıyor. Bunun yanı sıra pek çok parça ise diğer Ford modellerinden alınıyor. 6 ve 8 silindir iki motor seçeneği, küçük, hafif yapısı ve özgün tasarımıyla piyasaya sürülen otomobil inanılmaz bir ilgi görüyor. 1967’de Mustang daha geniş ve uzun bir yapı ve daha büyük motorlara kavuşuyor. Mustang’ın konsepti 70’li yılların başındaki tombul haliyle birlikte farklılaşıyor. 1970’lerin sonundaki değişimden sonra 1994 yılından itibaren görsellik ve performans anlamında büyük iyileşme kat ediyor ve 2005 yılından itibaren retro-futuristik Mustang, çok daha modern bir platformda kendine yer buluyor. 2015 yılında heyecan verici çizgisi bir üst boyuta taşınan Mustang, efsaneyi devam ettiren bir ilgiyle karşılandı. Şimdi ise sırada 2020’li yılların Mustang’i var. Yıllar değişebilir, Mustang yenilenebilir ama ruhu ve hissettirdikleri hep ilk günkü gibi…