İshakpaşa Sarayı

SELÇUKLU, OSMANLI VE İRAN KÜLTÜRÜNÜ TEK BİR YAPIDA BULUŞTURMAK İSTESEYDİK ORTAYA NASIL BİR ŞAHESER ÇIKARDI? BU SORUNUN YANITI BUNDAN YAKLAŞIK 300 YIL ÖNCE DOĞUBAYAZIT’TA VERİLMİŞ; İSHAKPAŞA SARAYI, COĞRAFYANIN ÇETİN KOŞULLARINA RAĞMEN DİMDİK AYAKTA DURUYOR VE KIZIL BİR GÜNEŞİN ALTINDA ZİYARETÇİLERİNİ KARŞILIYOR.

Keşfetmeyi bekleyen o kadar zenginlik, o kadar kültürel değer var ki, günlük yaşamın mücadelesi içerisinde bir ömür yetecek mi diye sorguluyoruz bazen. Ama vakit düşünmekten öte harekete geçme, sahip olduklarımızı bulunduğu yerde, dokunarak ve görerek deneyimleme vakti. İshakpaşa Sarayı, bunun için çok yerinde bir başlangıç olabilir. Kendisi bile başlı başına bir nedenken, coğrafyasındaki diğer eserlerle birlikte ilgimizi mutlaka hak ediyor. Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde, merkeze yaklaşık yedi kilometre mesafede bulunan İshakpaşa Sarayı, aynı zamanda bölgenin tarihine ışık tutan bir eser niteliğinde. Yapılan araştırmalarda sarayın banisi olan paşanın ya da paşaların kimliği konusunda tek bir kaynak temel alınıyor. Buna göre yapı üzerinde bulunan bir kitabede; “Bin yüz ile doksan dokuz oldu buna tarih, İshâka merâm üzere kerem kıl dü cihânü” ifadesi yer alıyor. Yani sarayın Hicri 1199, Miladi 1784 yılında tamamlandığını anlıyoruz. Burada adı geçen İshak Paşa’nın söz konusu tarihte, bölgenin sorumlusu II. İshak Paşa olduğu konusunda uzmanlar hemfikir. Ancak yapının tamamlanış tarihi olduğu anlaşılan Miladi 1784 yılı ve II. İshak Paşa’nın bu yapı ile ilgili iki önemli ipucu olmalarından başka, inşaatın uzun sürdüğü ve yaklaşık 100 yıllık (1680 – 1784) bir süre içerisinde tamamlanarak, II. İshak Paşa’nın kendi adını taşıyan kitabeyi Harem girişi üzerine koydurduğu düşünülüyor.

Saray inşası için 100 kilometre öteden taş taşınmış

Sarayın yapımında kullanılan taşların Ağrı merkez ilçesine bağlı Ağadeve Köyü’ndeki ocaklardan çıkarıldıkları ve yaklaşık 110 kilometre uzaklıktaki Bayazıt’a görülünceye kadar kaybolmamaları ve uygun yerlere yerleştirilmeleri için numaralandıkları kaynaklarda yer alıyor. Yine bazı kaynaklarda sarayın mimarlıklarının “Ahıskalı” oldukları belirtiliyorsa da bunların kimlikleri ve sarayları konusunda fazla bilgi bulunmuyor. Ancak sarayın çeşitli bölümlerindeki taşlar üzerinde, burada çalışan ustaların çok sayıda sembol ve işaretlerine rastlanıyor. İshak Paşa Sarayı, arazinin doğal yapısına uygun olarak doğudan batıya doğru oluşturulan bir set üzerinde, üç ana bölüm halinde konumlandırılmış. Bu ana bölümlerden doğudaki avlu ana girişinin önünde, doğal kalkerden bir kayalık bulunuyor. Bu tepeciğin savunmaya yardımcı olacağı düşünülmüş olmalı ki, sarayın kurulduğu tüm alan tavsiye edildiği halde, pek çok kişinin girip çıktığı ana kapının önünde yer alan bu kayalık kaldırılmamış.

Saray; kuzeyden, batıdan ve güneyden uçurum şeklindeki kayalığın tasfiye edilmesiyle oluşturulan 7600 m2’lik bir düzleme oturtulmuş. Doğu – Batı doğrultusunda 115 metre, kuzey – güney doğrultusunda da 50 metre boyutlarında bir alan üzerine yerleştirilen sarayın Harem bölümünü, kuzey, batı ve güneyden U şeklinde çevreleyen bir Harem avlusu bulunuyor. Bu üç ana bölüm içerisinde birbirine yakın amaçlı yapıların bir araya getirilmesine dikkat edildiği anlaşılan komplekste,
aslında Osmanlı başkentlerindeki saray planlarının daha küçültülerek ve sıkıştırılarak verilmeye çalışılmış bir plan düzeninin hâkim kılınmaya çalışıldığı belirtiliyor. Bu çeşitli amaçtaki yapılar topluluğunun oluşturduğu komplekste bazılarına göre koridor ve salonlarla birlikte 360 birimin bulunduğu iddia ediliyor. Yapının bazı kısımlarının bodrumlarla birlikte üç katlı olduğu göz önünde tutulduğunda bu sayının hiç de abartı olmadığı ortaya çıkıyor.

Saray inşa edilirken savunma esas alınmış

Sarayın inşasında savunma amacının göz önünde bulundurulduğu dikkati çekiyor. Duvarların özellikle kuzey, güney ve batıda vadiye açılan uçurum devamı biçiminde inşa edilmesi, bu amaca uyulmaya çalışıldığını gösteriyor. Doğudaki ana girişin önünde, meydan olması gereken yerde, kalker kayalığın kaldırılmamış olması da burada toplanacak kalabalığı bölmeyi esas alan bir düşünceden kaynaklanmış gibi görünüyor. Giriş avlusunun iki yanında ve cami son cemaat yerinin terasında gözetleme kulelerine yer verilmesi, yine saray duvarlarının hayli yüksek, tırmanılması güç, kapı, pencere vb. gibi açıklara fazla yer verilmeden duvarların yerden itibaren sağır şekilde inşa edilmesi de savunma amacına yönelik. Zayıf noktalarda bodrumların siyah taşlardan daha sağlam bir örgü sistemine sahip oluşu bazı kısımlarda bodrumları doldurabilmek amacıyla 12 – 15 metreyi bulan yüksek ve kalın duvarların kullanılması ise, yapının sağlamlığına verilen önemi vurguluyor.

Ağrı Dağının görünmediği tek yer Kadim Ağrı Dağı göğe doğru 5 bin metre yükseğe uzanırken, bulunduğu coğrafyanın panoramasını da oluşturuyor. Bölgede Ağrı Dağının görülemediği tek bir yer var, o da İshakpaşa Sarayı. İşte bu noktada anlatılan hikâyeler kulağımızda çınlamaya başlıyor. Rivayete göre, “Paşanın kızı bir çobana aşık olmuş. Sabahtan akşama kadar yemeden içmeden, Ağrı’nın eteklerinde koyunlarını otlatan çobana bakar dururmuş. Duruma sinirlenen Paşa, ‘Bana öyle bir saray yapın ki, hiçbir yerinden dağ görünmesin’ demiş. Ustalar bu emir üzerine dağın görünmediği tek yeri bulup, İshakpaşa sarayını inşa etmişler…”

İSHAKPAŞA SARAYI’NA DAİR BİRÇOK HİKÂYE VAR. BUNLARDAN EN BİLİNENİ İSE SÖYLE ANLATILIYOR: “PAŞANIN KIZI BİR ÇOBANA AŞIK OLMUŞ. SABAHTAN AKŞAMA KADAR YEMEDEN İÇMEDEN, AĞRI’NIN ETEKLERİNDE KOYUNLARINI OTLATAN ÇOBANA BAKAR DURURMUŞ. DURUMA SİNİRLENEN PAŞA, ‘BANA ÖYLE BİR SARAY YAPIN Kİ, HİÇBİR YERİNDEN DAĞ GÖRÜNMESİN’ DEMİŞ. USTALAR BU EMİR ÜZERİNE DAĞIN GÖRÜNMEDİĞİ TEK YERİ BULUP, İSHAKPAŞA SARAYINI İNŞA ETMİŞLER…”


Yapımı tam 100 yıl süren sarayın temelini Çolak Abdi Paşa attırmış. Paşa, bir savaşta sağ kolunu kaybettiği için ona çolak demişler. Et yiyemeyen, midesi hasta bir adam olunca ve Doğubayazıt’ta etten başka da yemek bulunmayınca aşçılar paşaları ölmesin diye eti dövüp macun haline getirmişler. Adına da “Abdigör Köftesi” demişler. Bu sayede altında pilav, üstünde köfte yörenin en meşhur yemeği olup çıkmış. Abdi Paşa’nın ömrü, temelini attığı sarayın bittiğini görmeye yetmemiş. Ondan sonra gelenler de bitirememiş. Ta ki aradan 99 yıl geçip, İshak Paşa buraya gelene kadar. İshak Paşa, yarım kalmış harabeden öyle güzel bir saray yapmış ki, dillere destan olmuş. Paşa, bu güzeller güzeli sarayın başına dert açacağını rüyasında bile görmemiş. Ama bu masal diyarında kader engellenemez. Günün birinde Paşa, İranlı elçiyi sarayında misafir etmiş. Elçi burayı o kadar beğenmiş ki, Topkapı Sarayı’na gittiğinde anlata anlata bitirememiş. Vay ki vay. Hikâyeyi duyan padişah küplere binmiş, Paşanın azledilmesini buyurmuş. Ve son bir anlatı daha var sarayla ilgili. Buna göre 1877 Rus işgali sırasında yerinden sökülüp götürülen cümle kapısının, altın kaplama olduğu belirtiliyor.

Uzakları yakın etmek
Ağrı ilinin doğusunda yer alan Doğubayazıt ilçesi İran’a sınır. Dolayısıyla bölge farklı kültürlerin bir kesişme noktası özelliği de taşıyor. Doğubayazıt ilçe merkezi Ağrı’ya yaklaşık 90 km, İran sınırındaki Gürbulak sınır kapısına ise 35 km mesafede yer alıyor. Ağrı’dan Doğubayazıt’a gün içinde düzenli otobüs seferleri yapılıyor, ayrıca Kars – Iğdır – Van arasında çalışan otobüsler Doğubayazıt’tan geçiyor. Doğubayazıt ilçesi Ağrı merkeze 1,5 saat, Iğdır’a 1 saat, Van’a 2 saat, Kars’a 3 saat mesafede. Bugünkü ilçe merkezi Doğubayazıt Ovası’nın güneyine 1918 yılında yeniden kurulmuş ve Bayazıt 1925’te vilayet olmuş. 1927 yılında Karaköse (Ağrı) il merkezi olunca 1934 yılında ismi Doğubayazıt olarak değiştirilmiş. Iğdır veya Ağrı havalimanına uçtuktan sonra otobüs ve havayolu servisleriyle Doğubayazıt’a gitmek oldukça kolay. Doğubayazıt ve Doğu Anadolu’da kültürel tur yapmak için en uygun dönem Mayıs-Kasım arası.


Doğubayazıt’ta konaklama sorunu yok; misafirhanelerden 5 yıldızlı otellere; çadır kamp alanlarından pansiyonlara kadar çok sayıda tesis var. Ağrı Dağı meraklıları, bölgeyi gezmeye gelen turistler ve İran ile yapılan ticaret nedeniyle Doğubayazıt her zaman yoğun. Uygun fiyatlarla yöresel veya tadını bildiğiniz yemekleri yemek mümkün. İshak Paşa Sarayı yolu üzerinde 3 tane, şehir merkezinde de 10-12 tane restoran, 50 kadar esnaf lokantası var. Günün her saati taze ekmek ve unlu mamul fırınları da mevcut. Özellikle Doğubayazıt’ı ve ovayı güneş yükselirken; İshak Paşa Sarayı’nı ve Doğubayazıt surlarını ise güneş batarken fotoğraflamak gerekiyor.