Dijital çağın karanlık yüzü

Dijital çağ öylesine hızlı ve güçlü bir biçimde insanlığı etkisi altına aldı ki, henüz uygarlığı gerçek anlamda nasıl dönüştürdüğünü anlayabilmiş değiliz. Üstelik şimdilik bizi mutlu eden bu dönüşümün ardında ne tür tehditler olduğunu bilmiyoruz ama öngörebiliriz.

Carrington olayını hiç duydunuz mu? Ya da 13 Mart 1989 Quebec Elektrik Kesintisi’ni… Duymadıysanız birazdan değineceğiz ama önce bugüne gelelim. Bili­yorsunuz, hepimiz akıllı telefonlarımızla, hızlı bilgi­sayarlarımız ve albenili dijital aletlerimizle son derece mutluyuz. Muazzam veriler üretip saniyeler içerisinde paylaşabiliyoruz. Aile fotoğraflarımız, kişisel verilerimiz, banka hesaplarımız, özel mesajlarımız 0 ve 1’den oluşan sihirli bir havuzun içerisinde yüzüyor. Gücü­nü elektrikten alıyor, tüm yerküreyi kaplayan bir ağın parçasını oluşturuyor. Peki ya elektrik olmazsa veya bu küresel ağda bir şeyler çok fena ters giderse? Mut­fağımıza gelen sudan, sağlık hizmetlerine, üretimden ulaşıma her şeyi kontrol eden bu ağ bir gün çalışmayı bırakırsa? Övündüğümüz dijital dünya tekrar analog yaşama dönmek zorunda kalırsa? Bilim kurgu filmi gibi ama değil. Yaşanmış örnekleri var, hatta minimal örneklerine sıkça şahitlik ediyoruz. Banka hesapları­mıza bir gün bile ulaşamadığımızda sistemin ne denli zorlandığını, muazzam kayıplarla karşılaşıldığını gö­rüyoruz. Konuyu insani ihtiyaçlar temelinde ele aldı­ğımızda ise durum daha ürkütücü bir hal alabiliyor.

Güneş her zaman aydınlatmaz

Şimdi Carrington olayına gelelim. Car­rington Olayı olarak bilinen 1859 güneş fırtınası esnasında dünyanın iletişim tek­nolojisi telgraflardan oluşuyordu. Bugün için çok basit kalan bu sistem, Güneş’te meydana gelen patlamaların tetiklediği jeomanyetik bir fırtınayla devre dışı kal­dı. İletişim hatlarında birkaç gün süreli kesintiler meydana geldi. Ekonomik ka­yıp ciddi boyutlara ulaştı. Benzer bir olay çok daha yakın bir tarihte, 1987 yılında Kanada’da ve kuzey yarım küredeki bazı ülkelerde yaşandı. Şebekeler çöktü, te­mel hizmetler aksadı. 34 yıl sonra bugün ise uygarlığımızı ayakta tutan sistemler çok daha karmaşık ve birbirine enteg­re halde. Başka kıtalardaki ülkeler bile sanki kapı komşumuz gibi. Bir yerde yaşanan bir sorun domino etkisiyle tüm dünyayı etkisi altına alabiliyor. Üstelik güneş kaynaklı söz konusu jeomanye­tik fırtınalar o kadar ender görülmüyor. Bilim insanlarının öngörülerine göre, bugün hayatta olan insanların çok daha geniş boyutta bir jeomanyetik fırtınayı deneyimlemesi çok yüksek bir ihtimal. Bu gerçekleştiğinde uygarlığımızı des­tekleyen sistemlerin ne ölçüde ayakta kalabileceği, ne kadar veri kaybının olu­şacağı ya da gündelik hayatın ne boyutta etkileneceği tam olarak kestirilemiyor.

Yeni nesil tehditler

Yani bel bağladığımız sistem, son derece kırılgan ve tehdit yalnızca elektriğin bir şekilde kesilmesiyle, elektromanyetik fırtınalarla sınırlı değil. Kötü amaçlı yazı­lımlar, dijital terörizm kavramı, hızla de­ğişen teknolojiler nedeniyle kısa sürede kullanılmaz hale gelen eski teknolojiler gibi nedenlerle hem verilerimizin hem de gündelik hayatımızın sürekliliği büyük risk altında. Şöyle düşünün -çok genç okuyucularımız hatırlamayacaktır bel­ki ama- bilgisayarla tanıştığımız yıllarda sıkça kullandığımız disketler artık nos­taljik objeler haline geldi. O verileri bir şekilde CD’lere veya bilgisayar ortamına aktarmadıysanız artık yoklar. Bugün aynı süreç CD’ler için de yaşanıyor. Bu akıl al­maz hızdaki dönüşüme ayak uydurmak, sürekli bir yarışın içerisinde olmak gibi… Diğer tarafta dijital dünyanın kırılgan ya­pısı sayesinde kötü amaçlı kişi ve toplu­luklar sürekli olarak devletlerin güvenlik sistemlerini tehdit ediyor. Amerika’daki bir bilgisayar korsanı, Tokyo’nun en iş­lek caddelerinden birindeki trafik ışık­larına müdahale ederek saatler süren bir karmaşaya yol açabiliyor.

Bir sabah uyandığınızda…

Bir sabah uyandığınızda, elektriğiniz, suyunuz, iletişiminiz olmayabilir. Sev­diklerinize ulaşamayabilir, sokağa çıktı­ğınızda keşmekeş bir trafikle karşılaşabi­lir ya da market raflarının boş olduğunu görebilirsiniz. Aynen, bilim kurgu filmi gibi ama pandemide çok yüzeysel ölçü­de bazılarını deneyimledik. Doğal afet­ler esnasında su ve temel gıda madde­lerinden sonra en çok ihtiyaç duyulan şey jeneratör ve telefon şarjları ya da powerbank’lar haline geldi. İnsanlık fi­ziksel olmasa bile zihinsel olarak gerçek­ten dijitalleşti. Üstelik daha dönüşümün başında gibiyiz. Yıllar geçtikçe olmaz de­diklerimiz yaşantımızın bir parçası hali­ne geliyor. Evrendeki gelişmiş uygarlık­lardan henüz haberdar değiliz ama kendi dünyamızda geçmişe göre en gelişmiş uygarlık bizimkisi. Onu da çok kırıl­gan bir yapının üzerine kurduk. İhtiyaç duyduğumuz enerji, her gün muazzam boyutta artarken, o enerjiyi üretirken parçası olduğumuz ekosistemi ve yer kü­reyi tüketiyoruz. Garip ve sonu belli bir kısır döngünün içindeyiz. Yüzümüzü ay­dınlatan ekranların ardında karanlık bir taraf var. Bireysel olarak yapılabilecek çok fazla şey yok. Önlem olarak manevi değeri yüksek her şeyi, yarına aktarmak istediklerinizi analog bir şekilde kayde­debilir, her ihtimale karşı kâğıdı, kalemi yeniden keşfedebilirsiniz. Asıl olan şey, toplumların kötü durum senaryolarına karşı işbirliği yapabilmesidir. Sistemi domine edenler, çözümler üzerinde de kafa yoruyorlar. Fakat ihtiyaç duyduğu­muzda kimin yanımızda olacağını ancak o gün öğrenebileceğiz. Bu yazıyı felaket senaryoları üzerinden dikkat çekmek için değil, dikkati yoğun bir şekilde içine çekildiğimiz dönüşümün olası gelecek etkilerine odaklamak için hazırladık. Geçmiş uygarlıklar, arkalarında taş tab­letleri, mağara resimlerini, parşömenle­ri, basılı yayınları bıraktı. Gelecekte bir araştırmacı, şimdiki uygarlığın bıraktığı plastik ve metalden yapılmış garip aletle­rine bakıp bir anlam veremeyebilir. Ama bizden öncekileri mutlaka keşfedecektir. Dijitalleşmeyi sürdürülebilir bir uygarlı­ğın güçlü kaynağı olarak mı kullanacağız, yoksa yeni bir efsanevi Atlantis hikâyesi mi yazıyoruz şimdilik bilemiyoruz. Kü­resel değişimler, küresel etkiler doğurur. O etkinin nasıl yönetebileceği, bilimsel gerçekler ve ihtimaller üzerinden kurgu­lanan akılcı yaklaşımlarla ilgilidir.

BEL BAĞLADIĞIMIZ SİSTEM, SON DERECE KIRILGAN VE TEHDİT, YALNIZCA ELEKTRİĞİN BİR ŞEKİLDE KESİLMESİYLE, ELEKTROMANYETİK FIRTINALARLA SINIRLI DEĞİL. KÖTÜ AMAÇLI YAZILIMLAR, DİJİTAL TERÖRİZM KAVRAMI, HIZLA DEĞİŞEN TEKNOLOJİLER NEDENİYLE KISA SÜREDE KULLANILMAZ HALE GELEN ESKİ TEKNOLOJİLER GİBİ NEDENLERLE HEM VERİLERİMİZİN HEM DE GÜNDELİK HAYATIMIZIN SÜREKLİLİĞİ BÜYÜK RİSK ALTINDA. GELİŞİMİN YAN ETKİLERİ KİMİ ZAMAN YIKICI OLABİLİR. KİMİ ZAMANSA ETKİLER, İÇİNDEN ÇIKILAMAZ GİBİ GÖRÜNEN KISIR DÖNGÜLERİN ANAHTARI HALİNE GELİR. DÖNÜŞÜMÜ NE KADAR İYİ ANLARSAK, ADIMLARIMIZI O DERECE TEMKİNLİ ATABİLİRİZ.