Sanatçı Ahmet Güneştekin: Karanlığa bir renk gibi davranıyorum

Ahmet Güneştekin, çağdaş sanatın ülkemizdeki en önemli temsilcilerinden biri. Kendisine ressam demek onu sınırlandırmak gibi geliyor bize; Güneştekin, disiplinler arası sürekli keşif yapan, sorgulayan, toplumsal konuları ve duyguları sanatıyla özgürlüğüne kavuşturan bir isim. Köklerinden beslenen cesur eserlerinin dünyanın her yerinde karşılık bulduğu sanatçı Ahmet Güneştekin ile çalışmalarını ve sanatını konuştuk.

Gâvur Mahallesi inanılmaz bir anlam derinliğine sahip ve her detayı bizimle iletişim kuran bir sergi. Açıkçası insan her karede kendi yol hikâyesini hatırlıyor. Gâvur Mahallesi’ni sizden dinleyebilir miyiz?  

Bu sergi için zorunlu göçlerden kitlesel yerinden edilmelere kadar dünyada hareket biçimlerimizi neyin belirlediğine bakarak çalıştım. Göçlerin yakın tarihini çalıştığımda bugün yaşananlarla bazı örtüşmeler gördüm. Mübadelenin gerçekleştiği coğrafya neredeyse bir asır sonra, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen göçmenler için bir geçiş güzergâhı olmuştu. Ege’nin her iki yakasındaki insanların değiş tokuş edilmesinin ardındaki düşünce, bugün yaşadığımız göçlerle yakından ilgili. O zaman da olduğu gibi insan bedenlerinin mekân açısından yeniden düzenlenmesi ve buna dayalı ayrıştırıcı uygulamalar söz konusu. Ben de göç hareketini çevreleyen nesnelerle, nesneler ve insanlar arasında oluşan dünyaya odaklanarak çalıştım. Gâvur Mahallesi’nde sergilenen işler, geçmişi taşıyan nesnelerle geri dönüşü olmayan bu yolculuğun hikâyesini anlatıyor. Bunu yaparken de geçmişinden koparılmış, kimliğinin bir parçasını kaybetmiş ve dolayısıyla kendini anlama kabiliyetini yitirmiş insanları başka dünyalara mahkûm eden düşünceyle bizleri karşılaşmaya teşvik ediyor. Farklı biçimleriyle dünyanın geri kalanını etkilemeye devam eden mübadelenin başkalığın düzenlenmesi üzerindeki etkilerine ve buna dayalı politikaların nasıl uygulandığına bakıyor. Tüm kitlesel yerinden edilmelerde olduğu gibi, ayrıştırıcı uygulamaların toplumları küçümseyen yönlerini tartışmak gerekiyor. Sergilenen işleri hakiki bir karşılaşma olasılığı için çalıştım. Sergileme politikasını da buna göre oluşturdum.

Kullandığınız sanatsal formlar ve çalışma süreçleriniz hakkında neler söylemek istersiniz?

Her zaman yaratma sürecinin meditatif olduğunu düşündüm. Hayal gücümüz bazen tek bir nesnenin üzerine bir ağ atar, ancak bu ağın ipleri daha büyük ve farklı bir imgeler yığınına bağlıdır. Bir renk, bir koku ya da tek bir an, düşüncelerinizi tetikler. Ben onları takip ediyor ve bilinçaltımın başka yerlere götürmesine izin veriyorum çünkü orada bilinçten çok daha fazlası olduğunu düşünüyorum. Bakış açım zamanla gelişti ve bazı değişikliklere uğradı, ancak bazı şeyler değişmedi: yeni olasılıklara açık olmak ve optik alan oyunları oluşturmak. Geometrik örüntüler ve katmanlı görünüm ışıktan karanlığa, bazen de karanlıktan ışığa doğru bir akışı ifade ediyor. Bunlar karşıt ama dengeleyici güçler. Karanlığa bir renk gibi davranıyorum. Çalışırken bu bağlantılar biçim, doku ve kompozisyon yoluyla belirginleşiyor. Farklı malzemeler kullansam da çalışmalarımın kurucu unsurları olmaya devam ediyorlar.

Gâvur Mahallesi sergisindeki eserlerde materyal ve mekân kullanımında belirleyici unsurlar nelerdi?

Sergi bir karşılaşma alanı, nesnelerin olduğu kadar somut olmayan hikâyelerin de dolaşabileceği bir temas alanı. Bunun için izleme hızını yeterince yavaşlatan bir kürasyona sahip. Nesne enstalasyonlarının yanı sıra, videolar, mitolojik evrenleri yorumladığım işler, kompozit materyallerle çalıştığım dairesel işler, taş ve metal heykeller, farklı disiplinlerden tüm bu işler belli bir örüntüye yerleşiyor. Göç konulu sergilerde yer alan nesnelerin çoğunun, insanlara yaşamlarının kısa ama çok önemli bir anında eşlik ettiğini biliyoruz. Bu nesneler insan merkezli bir bakış açısına sabitlenmeyen bir yaklaşımla acılarımızı ve hayallerimizi yansıtıyor. Bu sergi de hem insanı hem de nesneleri ortak deneyim üreticileri olarak kabul ediyor. Belirsiz yolculuklarına eşlik edecek anımsatıcı nesneleri seçerken gelecekteki bellek çalışmasını öngören ve çerçeveleyen faillerdir. Bana yol gösteren, onların seslerini, valizlerinde taşıdıkları şeylerle ilgili anlatılarla işitilebilir kılma olasılığıdır.

Kültürel bir form olarak sergi ne anlama geliyor? Sergileme pratiklerinizden bahseder misiniz?

Çağdaş sanat sergileri, sürekli inşa halinde olan, her yeni gösterimle yeni anlamlar ve anlatılar üretilen yerlerdir. Nesneler ve ortamlar üzerinden karşılaşmayı mümkün hale getiren etki yaratan kurgusal mekânlardır. Bu anlatılar sayesinde sergiler güçlü birer anı üreticisine dönüşür. Diğer taraftan ortam, duygusal tepkiler uyandırmak için tasarlanmış olsa da, bu tepkiler öngörülemez veya kontrol edilemez. Serginin önerdiği şey, ziyaretçilerin duygusal deneyimleriyle örtüşebilir veya örtüşmeyebilir; kesiştiklerinde birbirini geliştirebilir veya baskılayabilirler. Bu nedenle sergiyi düzenlerken serbest bir yaklaşım benimsedim. Başkalığı ona saygı duyma becerimizle birlikte koruyabilmemiz gerekiyor. Yaşadığımız dünyada, farklılıklar, yönetilebilmek için fazla karmaşık oldukları için silinecek ve onlarla geçmişe dair tüm izler de silinecektir. Bugün çağdaş sergilerin, ana akım anlatıların huzurunu kaçırmak ve süregelen dışlayıcı pratikleri ortaya çıkarmak için olduğunu düşünüyorum. Hakiki bir karşılaşmanın ve bunun deneyiminin örneğini bulmanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Çünkü siz anlatıyı kurmazsanız, sesinizin olmadığı başka anlatının içinde esir olabilirsiniz.

Önümüzdeki dönemde hayata geçireceğiniz projeler veya sergiler var mı?

Geçtiğimiz ay içinde Milano merkezli çağdaş sanat müzesi MA*GA ile çalışmaya başladım. Müze ile uluslararası sergi projeleri geliştireceğiz. 2024 sonbaharında müzede ilk sergim açılacak. Venedik Bienali için çalışmalarımız devam ediyor. Bir süredir Moskova Modern Sanatlar Müzesi ile kapsamlı bir sergi için çalışıyoruz. Urla’da yapımı devam eden ve Güneştekin Vakfı’na bağlı olarak çalışacak sanat rafinerisinin bu yıl tam olarak faaliyete geçmesini planlıyoruz. “Gâvur Mahallesi” vakfın ilk projesiydi. Yine vakıf çalışmaları kapsamında İstanbul Sultangazi’de başlattığımız sanat platformunda eser üretimi çalışmaları devam ediyor. Urla’daki rafineri, vakfın tüm işlerinin devamını sağlayacak bir platform olarak çalışacak.

Uzun süre Anadolu’da sanatın, tarihin, gastronominin izinden gittiniz. Bu arayışınızın sanatınıza nasıl yansımaları oldu? Sanatınızı besleyen ana damarlar nelerdir?

Düşüncelerimize içine doğduğumuz dünyalar şekil veriyor, benim için de öyle oldu. Eserlerimi çalışırken başvurduğum kavramlar çoğunlukla geçmişe ve anlatının doğasına ilişkin oluyor. Geçmiş zaman dediğimiz şeyin geçmiş olarak belirginleşmesi hikâyeler sayesinde. Bu nedenle geçmişi ve onu üzerinden işlerimi tanımlayan sözlü anlatılardır. Kullandığım her öğeyi bir tür biçime aktarılmış konuşma diliyle çalışıyorum. Hafıza ve deneyimin aktarılması bu anlatılar sayesinde. Bu nedenle benim için en yaşamsal olan deneyimlerimi ve biriktirdiğim kaynakları nasıl kullanacağım sorusunu sorabilmekti. Her ses benzersizdir. Bu, sanatçıyla konusu arasında gerçekleşen karşılaşmanın özgül doğasından kaynaklanır. Hem bir bakış açısıdır gördüğünüz hem de bir karşılamanın kanıtı. Dengbêjlerin anlattığı hikâyelerin yarattığı ses ve renk dünyasında sesimi buldum. On yılı kapsayan saha araştırmaları benim karşılaşmamdı. Sözlü anlatıları araştırırken, bir ifade biçimini diğerine dönüştürmenin ve mitleri yorumlamanın yollarını inceledim. Mitolojik unsurları güncel formlarla yorumlamaya başladım. Kültürü oluşturan araçlara bakarken gastronominin de bunlardan biri olduğunu fark etmiştim. Geleneği yeniden icat ederken, onu koruma ve sürdürme pratiğini de gördüm. Bu etnografik çalışmalardan sanatsal olarak faydalanmanın bir yolunu buldum.

Çocukluk yaşamınız nasıldı? Bunun bugün yarattığınız işler üzerinde nasıl bir etkisi oldu?  

Önce çocukluğumu geçirdiğim evde, ardından dış dünyada karşılaştığım ilk formlar, mitosları yorumlayarak üzerinde çalışabileceğim bir görme kaynağına dönüştü. Şekillerle oynadığım oyunlar en sevdiklerimdi. Bu sayede perspektif duygum küçük yaşlarda oluşmaya başladı. Çevremdeki renklerin ve desenlerin yoğunluğu, hikâye anlatıcılarından dinlediğim masallarla bilinçaltıma yerleşmişti. Beni tek başıma yolculuklara çıkaran bu hikâye ve masallardı. Bazen benzer şeyler görebiliriz, ancak çoğu zaman farklı şeyler görürüz. Bu da bizi kendi yorumlama araçlarımıza getiriyor. Beni olduğum yere getiren, çevremdeki farklı yorumlama araçlarını ve materyallerini öğrenmemi ve anlamamı sağlayan ortamdı. Sanat benim için var olmanın, dünyada olmanın, dünyayla mücadele etmenin bir parçası oldu. Yani mitleri yorumlama şeklim tamamen sezgiseldir. Çalışmalarıma baktığımda çocukluğumda dinlediğim şiirlerin, masalların ve şarkıların ritimlerinin, sanatımın yapısını ve biçimini etkilediğini görebiliyorum.

Bugün dünyaya açılmayı başarmış, eserleri sanatın merkezi haline gelmiş, büyük ilgi gören ender sanatçılarımızdan birisin. Eserlerinizin dünya çapında ilgi görmesini neye bağlıyorsunuz?

Küresel sanat platformlarında görünür olabilen sanatçılar, kendi kültürel kodlarını çalışmalarına geçirebildikleri ve bu kodları yenilik olarak gösterebildikleri için özgün olarak tanımlanırlar. Farklı bakma biçimleri önerme gücünü buradan alıyorlar. Olağan ve alışılmış işlerle karşılaştırıldığında onlardan rahatlıkla ayrışıyor. Ayrışmayı yaratan kendi kültürel kodlarınızı başka bir nesnede yorumlamamıza rağmen farklı kültürlerde de onu anlaşılır yapabilmeniz. Bunun bir formülü yok, ancak yapabilenler, olaylara benzersiz bir bakma biçimine ve bu bakışı ifade etme ve iletme konusunda öznel bir düşünüşe sahip olanlar. Üretilen her şey düşünceye açılan patikaları keşfetmek içindir. Düşünme araçlarıyla bunu nasıl yapacağınız sizi anlatan, diğerlerinin sizde gördüğü şey olacak. İstediğim şey, ürettiklerimin bugüne ait bir söylemin içinde kalması, sürekli değişen dünyada var olabilmeleri. Malzemelerin boş olan bir alanı dönüştürüp yeni anlamlarla doldurma potansiyeli var. Onları tam olarak kullanmazsanız, işiniz fikirlere aç kalabilir. Gereklidir elbette ama bir sanat eseri açıklamaya bağlı olmamalı. Eser fikir haline gelebilmeli. Seçtiğiniz materyallerle bunu yapabiliyorsanız zaman ve mekândan bağımsız olabilir ürettiğiniz işler.