Trafikte cinsiyet eşitliği: Hemen şimdi!

Trafik, toplumsal alışkanlıklarımızın birebir aynası gibi. Hayatın akışı içerisinde birbirimize ne kadar saygılıysak ya da önyargılarımızın esiriysek direksiyon başında da aynı davranışları sergiliyoruz. İşte bu nedenle trafikte kadın olmak çok zor ve özellikle erkek sürücülerin empati yeteneklerini çok daha fazla geliştirmeleri gerekiyor.

Kadınların toplum yaşamında maruz kaldığı şiddet, trafikte de aynı şekilde devam ediyor. Kadın sürücülerin karıştığı trafik kazalarında başka bir araç tarafından sıkıştırılma, sözlü, kornalı veya sinyalli taciz öncelikli nedenler arasında sıralanıyor. Son 10 yılda, ehliyet sahibi kadınların sayısı iki kat artarken, toplam sürücülerin içerisinde kadınların oranı yüzde 20’nin üzerine çıkmış durumda. Trafik otoritelerine göre kadınlar erkeklere göre daha bilinçli ve tedbirli araba kullanıyor, trafik kurallarına daha çok riayet ediyor. Kadın sürücüler, yolcu güvenliğine verdikleri önemle, araçlarında trafik ve ilk yardım seti bulundurmada, kendilerine, eşlerine ve çocuklarına emniyet kemeri taktırmada son derece özenliler. Peki, tüm bunlara rağmen kadınların trafikte karşılaştıkları baskının altında yatan temel nedenler neler? Bu sorunun yanıtında toplumsal değer yargılarının, bazı yanlış
uygulamaların büyük rolü var. Hatta “kadın sürücü” tabiri bile özünde cinsiyetçi bir ayrımı içeriyor diyebiliriz.

“Oyuncak arabayla oynamak kız çocuklarının da hakkı”
Aslında söz konusu ayrım çocukluk yıllarına kadar uzanıyor. Erken çocukluk döneminde psikomotor gelişimi destekleyen oyunlar, etkinlikler daha çok erkek çocuklarına ithaf edilmiş durumda. Kız çocukları ilerde iyi araba kullanmalarını destekleyebilecek, hem düşünerek hem de fiziksel eylemle hareket edebilecekleri oyunlardan uzak kalıyor. Eliyle bir oyuncak arabayı sürüp o arabanın hangi tekerinin hangi yöne gittiğinde nasıl hareket ettiğini deneyimleyen kız çocuklarının sayısı erkek çocuklarına göre daha az. Ülkemizde kadınların birçoğu araba kullanmaya yönelik bilgi ve beceriyle çok ilerleyen yaşlarda tanışıyor. Bu nedenle sonradan edilen bu deneyimin oturması zaman alıyor. Ve ne yazık ki cinsiyetçi bir yaklaşımı her sürücü kadın yaşıyor. Bu sorunun her geçen gün eğitim seviyesi yükseldikçe düzeleceği aşikâr. Ama kadınlar üzerindeki bir takım kemikleşmiş yargıları ve
temelini çeşitli inanışlardan alan sınırlamaları aşmak gerçekten toplumsal bir aydınlanmayla mümkün olabilir. Bu aydınlanma yalnızca kadınların yaşadığı sıkıntıları değil, toplum olarak gelişimimizi engelleyen birçok başka problemi de ortadan kaldıracaktır.

Trafikte sadece kadınlara değil herkesin birbirine saygılı davranması, empati yapması ve ön yargılı davranmaması gerekiyor. Unutmayalım ki, yapılan kazaların birçok nedeni trafikte takındığımız kibirden kaynaklanıyor.

Erkekler kadınlardan daha çok kaza yapıyor

Trafikteki “erkek özgüveni” sonuçları itibarıyla oldukça dikkat çekici. Sürücü davranışı ile ilgili araştırmalar, toplumsal cinsiyet kalıp yargılarının erkeklerin kendi yetkinliklerini olduğundan daha iyi algılamalarına sebep oluyor. Böylece daha fazla riskli davranışa giriyor ve kazalara karışma oranları daha fazla gerçekleşiyor. Araştırmalar, genel yargıların; kadınların kendi öz-yeterliliklerini azımsamalarına, araç kullanmaktan kaçınmalarına, kullanmayı ertelemelerine ya da kendilerine yönelik olumsuz ön yargıları hatırladıkları anlarda olduğundan daha kötü performans sergilemelerine
sebebiyet verdiğini gösteriyor. Araç kullanımına cinsiyet biçmek hem kadınlar hem erkekler için olumsuz ve tehlikeli sonuçlar doğuruyor. Ancak erkekler için bu olumsuz sonuçlar trafikte kendi davranışları ile sınırlı kalırken, kadınlar için ulaşım tercihi ve meslek seçme özgürlüğünden tutun da birebir tacize varan, toplumdaki statüsünden öz-değer/öz-yeterlilik duygularına uzanan bir yelpazede etki yaratıyor ve sırf cinsiyetinden ötürü bir bireyi diğerinden daha dezavantajlı konuma getiriyor.